Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2004/2636 E. , 2004/3322 K.
-Paylı Mülkiyet Bulunan Taşınmazın Kiralanması
Taraflar arasında görülen davada; davacılar, paydaşı bulundukları 245 parsel sayılı taşınmazların, paydaşlardan biri tarafından davalılara kiralandığını öğrendiklerini ancak kira bedeli ödenmediğini ileri sürüp; elatmasının önlenmesi ile ecrimisile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, taşınmazı dava dışı paydaşlardan kiraladıklarını, kiraya verenlerin tüm malikler adına hareket ettiklerini beyanla, kira bedellerini ödediklerini fuzuli şagil olmadıklarını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, subut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, elatmanın önlenmesi, tahliye ve alacak isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 245 parsel sayılı taşınmazın, paylı ve elbirliği mülkiyeti halinde bulunduğu, ½ payının Mehmet’e, diğer ½ payının ise verasette iştirak halinde davacılar ile Fahriye, Fethiye, Hüseyin ve Şahide’ye ait olduğu; anılan taşınmazın paydaşlardan Mehmet ve iştirakçilerden Hüseyin tarafından 15.10.1986 tarihli akitle, davalı şirkete’e 15 yıl süreyle kiraya verildiği anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 692. maddesi hükmü ile 6.5.1955 tarih 12/19 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında öngörüldüğü üzere, ortak mülkiyete tabi taşınmazlar bakımından geçerli bir kira sözleşmesinin oluşturulması pay ve paydaş çoğunluğunun bulunması koşuluna bağlıdır. Dava konusu taşınmazda kurulan kira ilişkisi yönünden pay çoğunluğunun bulunduğu kabul edilse bile, paydaş çoğunluğunun bulunmadığı açıktır. Öyle ise, sözleşmenin kurulduğu tarih itibariyle geçerli bir kira ilişkisinin varlığından söze dilemez.
Öte yandan, geçersiz olarak yapılan sözleşmelerin icazatle geçerli hale gelebileceği Borçlar Kanununun 38. maddesi hükmü gereğidir. Nitekim mahkemece, davacıların özellikle davacı Zahide’nin sözleşmenin başlangıcından beri sözleşme ilişkisini bildiği, akde icazet verildiği görüşü ile, akde geçerlilik tanındığı anlaşılmaktadır.
Ancak, davacılar Saadet ve Zahide’nin taşınmazdaki ½ payda elbirliği halinde malik oldukları, bu pay yönünden geçerli bir icazetten sözedilebilmesi için tüm iştirakçilerin bu kabule katılmaları gerektiğinde kuşku yoktur. İştirakçilerin bir veya birkaçının icazetinin, tüm iştirak payını temsil ettiği söylenemez.
Hal böyle olunca, baştan geçersiz olarak kurulan sözleşmenin, yine geçersiz icazetle, sözleşmeden kaynaklanan hak ve yetkileri kullanma olanağı veremeyeceği düşünülerek, elatmanın önlenmesi davasının kabulüne, alacak iddiası yönünden gerekli araştırmanın yapılarak hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.3.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Ayrıntılı bilgi için Kayseri Boşanma Avukatı, Ağır Ceza Avukatı, Miras Hukuku, Aile Hukuku, Ceza Hukuku, Taşınmaz Hukuku Avukatı alanında uzman avukatlarımızın bulunduğu Güneş Hukuk ve Danışmanlık Avukatlık Ofisine ulaşabilirsiniz…